Çok zor dönemlerdi 1800lu yıllar. Osmanlı sürekli toprak kaybediyor,
azınlıktaki halklar sürekli isyanlar içersinde. Koca devlet milim milim küçülürken, Osmanlı da az degil hani. Onca subayını, öğrencisini okutmuş, geliştirmiş. Dünya’yı takip eden aydın bir kesim var. Bunların çoğu devletin içinde gorevler almış. Öyle vay sen bizim gibi düşünmüyorsun diye özel şirketlerde falan çalışmıyorlar. Dünya’yı hepsi devlete hizmet ediyor. Tabi bu lisan bilen, Dünya’yı takip eden abiler; nasıl şimdi siz en iyi telefon/bilgisayar hangi modeldir nereden ucuza alınır gibi bilgilere sahipseniz, değişen Dünya’da devlet icinde oldukları icin hangi yönetim biçimi en iyi sistemdir diye düşünüyorlar.
azınlıktaki halklar sürekli isyanlar içersinde. Koca devlet milim milim küçülürken, Osmanlı da az degil hani. Onca subayını, öğrencisini okutmuş, geliştirmiş. Dünya’yı takip eden aydın bir kesim var. Bunların çoğu devletin içinde gorevler almış. Öyle vay sen bizim gibi düşünmüyorsun diye özel şirketlerde falan çalışmıyorlar. Dünya’yı hepsi devlete hizmet ediyor. Tabi bu lisan bilen, Dünya’yı takip eden abiler; nasıl şimdi siz en iyi telefon/bilgisayar hangi modeldir nereden ucuza alınır gibi bilgilere sahipseniz, değişen Dünya’da devlet icinde oldukları icin hangi yönetim biçimi en iyi sistemdir diye düşünüyorlar.
Dertleri; padişah olmak falan degil tabi sonuçta padişahlık kandan geçen kimilerinin asla olamayacağı şeyler. Ama vardır işte böyle deli insanlar. Kimi Everest’in tepesinden Dünya’ya bakmayı hayal eder kimisi bulunduğu yerden güzel bir ülkeye bakmayı hayal eder. İşte o zamanlar bu döneme benzer tartışmalar sürüyor. Ekonomi berbat, sürekli toprak kaybı oluyor. Elaleme rezil oluyoruz. Yok mudur buna dur diyecek bir sistem falan. Şimdi Osmanlı çok kozmopolit böyle çokça ulusun yaşadığı bir yer olduğu için herkesin dostça yaşayacağı, kimsenin hakkının kimseye geçmeyeceği şeyler hayal edilip duruyor. O günün şartlarında; Yani Padişahım sen çok yaşa ama şimdi sen köydeki eğitim sistemiyle neden uğraşmaktasınız? Bunu işin ehline bırakalım o halletsin sen onaylarsın diye fikirler gelişiyor. İşte bizim İnkilap tarihi dersinde öğrendiğimiz sıkıcı meşrutiyet konusu bu aslında baktığında. Ben de öğrendiklerimi yazıyorum. Bir tarihçi çıkar hadi len ordan derse bana bu öğretildi bastan diyeyim. Yaklaşık 200 yılda arpa boyu yol alamamışız ona yanıyorum. Sistemler, siyaset günün ihtiyaçlarına göre şekillenir eyvallah da. Nedir bu acele ? Tek bir sese ihtiyaç duyduğumuz nokta nedir? Tüm bunların sebebi hasta olduğu iddia edilen bir adamın siyasi hırsları mıdır ? Gelecek kaygısı mıdır ? Kapıda bekleyen savaş mıdır ? Bu ülke çok diktalar gördü hepsinin geçerli bir açıklaması varken bu Ahi desen Ahi değil, esnaf desen esnaf değil, İş adamı desen iş adamı değil bu adamların diktasına bu kadar ihtiyaç duyulduğunu hiç anlamadım.
Tarihi çok seviyorum aslında yaşadığımız olaylar alakasız bir ülkenin tarihini açıp baktığımız da bile görebiliriz. Gidelim Fransa’ya bakalım burjuva, köylü ile anlaşıp kralı yıkıyor. İşler tam rayında gidecekken Napolyon geliyor. Tekrar diyorum Ahmetler gelir, Mehmetler gider peki bu geliş gidişte kaybedilen enerji, zamandan bizim suçumuz nedir ?
