17 Nisan geride kaldı. Her sene bu gün yurdun çeşitli yerlerinde sosyal demokrat, Atatürkçü düşünceye sahip insanlarımız, Köy Enstitülerin kuruluş yıldönümünü çeşitli etkinliklerle kutlarlar. Köy Enstitülerinden kısaca bahsedecek olursak; ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönettiği bir eğitim modeli. (Köy entitülerin genel özelliklerinden bahsetmeyeceğim bu yazıda. Daha detaylı bilgi almak isteyenler öncelikle bu linkte birşeyler bulabilirler. http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6y_Enstit%C3%BCleri#cite_note-1 )
Köy Enstitüleri fikri Türkiye’den çıkmış bir eğitim modeli değil. Daha önce İrlanda, Fransa vb. tarım ülkelerinde ihtiyaç duyulduğu için işlemiş bir model. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kırsal alanda eğitmen ihtiyacının ortaya çıkması sebebiyle özellikle Hasan Ali Yücel bu model üzerine baya yönelmiş Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir ışık kırlarda yanmaya başlamıştır.
Köy enstitüsü anmalarını yapan kesim genel itibariyle Türkiye’nin eğitim anlamında ilerleme göstermesinin gereksinimini duyan, bu konu üzerine faaliyet gösteren bileşenlerden oluşmakta. Benimde gönüllüsü olduğum Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi…
Bu etkinliklere katıldığımda edindiğim gözlemlerim; köy enstitüleri bu ülkeye ışık saçtı, sağ iktidar zoruyla kapatıldı, kapatılmasaydı daha farklı bir ülke olabilirdik gibi bildiğimiz ezberlediğimiz cümleler, eleştirilerden oluşturuluyor.
Duruma baktığımız zaman ise ister istemez “Ee şimdi ne olacak ?” sorusunu kendime soruyorum. Köy enstitüleri o dönemin ihtiyacı olarak çıktı, uygulanmak istendi ve toprak ağalarının baskısı sonucu kalktı.
2014 Türkiye’si için ne yapmalı peki?
Türkiye’de aynı eğitim sisteminin mevcut sisteme ya da kültüre tekrar yedirilmesinin imkan olacağını düşünmüyorum. Yeni sorunlarla karşı karşıya olan bir Türkiye’ye uygun bir sistemin konuşulması, tartışılması, hayata geçirilmesi için baskı oluşturulması inanın daha faydalı olacaktır. 1940’larda yoğun kır nüfusa sahip olmanın eğitim açısından açtığı yaralar varken şimdi de büyük şehirlerde oluşan kenar mahallerde eğitim sorunları oluştu ve oluşmakta.
Arkadaşım Sertaç Karabulut’un yönetmenliğini üstlendiği Köy Enstitüleri “Son Işıklar” belgeselini izlerken. Bu yazıyı ele almak istedim. Bu hafta derneğimizin, Çağdaş Gençlik Birimleri etkinlikler, belgesel gösterimleri gerçekleştirecek. Önerimdir; Seneye 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüleri nasıl olabilir. 1940larda yanan Anadolu ışığı tekrar nasıl yanabilir? Nasıl bir sistem olmalı? gibi konuların masaya yatırıldığı bir tartışma, çalıştay vb. etkinlik inanın ki Köy enstitülerin anmak için daha iyi bir fırsat olacaktır. Çünkü köy enstitü ruhunda taşı elin altına koymak vardır.
Eskişehir’de tanıştığım Muharrem Kubat hocamız Köy Enstitülerine vefa borcunu ödemek için 15 yıldır bir kültür merkezini halkın kullanımına açmış bunun yanı sıra enstitünün kantininden bir şeyler çaldılar diye onları cezalandıran değil “Alın kantini siz işletin” diye sorumluluk vermektir/almaktır. Umarım bu ruh yıllar önce Anadolu’da nasıl parladıysa yine parlamalıdır.
